# TÜYAP KİTAP FUARI MACERASI - KİTAP ALIŞVERİŞİ


     Merhaba arkadaşlar,
    Bu yazımda Tüyap Kitap Fuar'ına ilk defa katılmış biri olarak Ankara Kitap Fuarı'na yayınevleri tarafından katılımın neden az olduğuna, fuardaki olağan ve traji-komik gözlemlerime, girdiğim  hoş- nahoş muhabbetlere ve son olarak da aldığım kitaplara değinmek istiyorum.

    Tüyap Fuar alanına gitmek için erkek arkadaşımla birlikte ikinci cumartesi günü yola çıktık, öncelikle alana ulaşmamız için bulunduğumuz yerden metrobüs durağına gitmemiz gerekti. İstanbul'u pek bilmeyen kişiler olarak metrobüs durağına gitmek üzere taksiye bindik. Evet metrobüs durağına gitmek için taksiye de binilir. Neden olmasın? Taksici amca pek bir dertli çıktı, Ankara'dan geldiğimizi duyunca başladı İstanbul'un trafiğinden dert yanmaya ki haklıydı da, Ankara'daki trafiğe katlanamayan bünyemiz İstanbul'un o dipsiz ve yoğun trafiğine nasıl katlansın? Taksici amca bir yandan ''Şekil A'da görüldüğü üzere'' usulü ile çevreyi iddialarına kanıt niyetine gösterirken bir yandan da veryansına devam ediyor ; ''Öğrenciler bile araba kullanıyor, sanki gün boyunca maden ocaklarında yoruluyorlar, yahu siz genç adamsınız bari siz kul... hah işte bakın şuraya! Bu millete yasak mı dayanır? Yuf ulan! Kaldırıma park edebilmek için koca demir halatları kesmişler. Aha işte burası da Ok Meydanı! Hani televizyonda gördüğünüz çoğu olayların yaşandığı yer.'' Sadece bunlar değildi elbette, taksici amca metrobüse gelene kadar baya baya hararetli bir konuşma yaptı, biz de dinledik. En sonunda araba da hararet yapmadan tam zamanında metrobüs durağına geldik. İstanbul kartlarımızı okutup turnikelerden geçtik. Tabi ben haberlerde gösterdiği gibi insanların birbirlerini ivmeli bir hızla ezme töreninden sonra metrobüse binebileceğimizi düşünürken, gayet rahat bir şekilde metrobüse binebildiğimiz için bir hayli şaşkındım. Metrobüsün içi Ankara'daki herhangi bir havasız insan aracı kalabalığından yoğun değildi. Alışkın olduğumuz için sıkıntı yaşamadık. En son durakta inmemiz gerektiğini öğrendiğimiz bir yolcunun sözlerinden yaklaşık bir saat sonra bir dağ başında, kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde indik, dememi beklerdiniz ama diyemedim ya la...

    İndiğimiz yer tabiri caizse mahşer meydanının vücut bulmuş haliydi, yalnız ilginç olan burada insanlar garip bir şekilde birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlardı. Ne yalan söyleyeyim aniden ben de gülmeye başladım ama sinirden. Her yerde insan kalabalığı, bir yanda ''Geeel abla gel, fuar bileti içerde de 5 lira, bizde de 5 liiiiğreahh '' diyen kimliği belirsiz misyon adamları, diğer yanda yukarıda insanların neden üzerinde dakikalarca tıkış pıkış durduklarına anlam veremediğim kıytırık bir üstgeçit, hemen önümde ise ağaçların arasından otoyola çıkan yolu kesen bariyerleri, adrenalin sevdasından başka bir açıklaması olmaması gereken bir konumda polis eşliğinde atlayarak geçen kocaman bir güruh. Tabi 20 küsur yılın verdiği tecrübe ile jeton ilgili deliğe çok zaman kaybetmeden ''cink'' sesi çıkararak düşerken, hayatta kalmak adına anında seçeneklerden en mantıklı olanı seçtik ve başladık bariyerlerden bir sirk cambazı edasıyla atlamaya. Tabi bu sırada yukarıda saatlerdir aynı konumda bekleyen yaya trafiğindeki insanlar artık ilerleyememekten çok sıkılmış olsalar gerek ki kendilerine eğlence ararken, gözlerine aşağıda bariyerlerden atlamaya çalışan bizleri kestirmişler. Ellerinde telefon bize bakıp bakıp gülüyor ve birtakım çekim işleri yapıyorlar. Tabi ilk bariyeri atlatmanın rahatlığı ve özgüveniyle ikinci bariyerlere koşmak için araç trafiğinin polis tarafından durdurulmasını bekleyen aşağıdakiler ise yukarıdakilerin trajik halini ölümsüzleştirmek aşkıyla gülerek ellerini telefonlarına atıyorlar. Tam o sırada polisin araç trafiğini durdurmasıyla devreye kimler girsin beklersiniz? ''Lan otoyolda da araç durdurulur mu? Hem de otoyoldan geçmeye çalışan çıldırmış bir güruh için? Nasıl bir ülke lan bu?'' sorularına çok fazla takılmayarak, durduk bari anın tadını çıkaralım diyerek, hem engelli atlama koşusuna katılmış olsa çoktan arasından bir birinci çıkaracağı kesin olan biz bariyerci tayfaya, hem de yukarıda sanki Eyfel Kulesi'nin tepesine çıkmışlar da inmem de inmem diyen ve geldiğimizden beri gözle görülür hiçbir mesafe katetmeyen üstgeçit tayfasına 32 dişlerini göstermekten son derece keyif alan ve yine elleri cep telefonlarında olan araç sahipleri. 

   Yine bir gerildim düşünürken. Attık mı en sonunda kendimizi içeri? Attık valla. Attık ama yağmurdan kaçarken doluya tutulduk. İçeri bin beter kalabalık. Kitaplara bakmak imkansız, sadece hangi stand hangi yayınevine ait anlamanıza yardımcı olan koca koca pankartları görmek mümkün. İnsan bulunduğu koşullara çok çabuk alışıyormuş, biz de bir şekilde kitaplara bakmanın yolunu bulduk, ilk önce Pinhan Yayınevi'nde %50 indirimini görünce iki kitap kaptım. Hayır yani bu koşullarda ''almak'' eyleminin ve kelimesinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu bildiğiniz ''Kapmak''tı. Pinhan Yayınevi çok ilgiliydi  ve indirim olarak okuyucusunu fazlasıyla tatmin ediciydi. Hele 2 kitaba 2 adet mitoloji ajandası verecek kadar da cömert olması göz yaşartıcıydı. İlerlemek bu ülkede cidden sorun arkadaş! Diğer yayınevlerine bakacağız bakmasına da ilerlemek o kadar zor ki hatta arada öyle bölgeler var ki trafik kitlenip kalıyor, santim santim ilerlemeyi bile özlüyorsunuz. Yoğunluğu kırmızı seviyesindeki bölgelerden kaçmak adına çaresizlikten navigasyonu açmayı bile düşünmedim değil. Hadi biz bir şekilde boğula yorula, bata çıka ilerledik tamam da fuar alanına bir de içlerinde bebekleriyle birlikte bebek arabasıyla gelenler vardı. Acıdım, üzüldüm el kadar yavrucaklara. El insaf! Kendinize acımadınız tamam da bebeklere yazık değil mi? Biz zor hava alıyorken, dev insanlar cümbüşünün arasında o minik bedenler nasıl dayandı bilmiyorum. Sadece insanların duyarsızlıkları, düşüncesizlikleri kendilerini etkilemiyor malesef. 

     Fuara en çok Metis Yayınları'nın setlerinden almak için gittim, aldım da. Fazla alım yaptığım için ekstra indirim yapıp yapamayacaklarını sorduğumda ''Biz zaten her türlü bu kitapları satıyoruz, bu yazarlar her zaman okunur, çocuklarınız da okuyacaktır, zaten çok fazla indirim yaptık setlerde.'' gibi kitaba verdiği paraya acımayan bir okuru dahi tatmin etmeyen basit bir cevap aldım. Yani indiremiyoruz dese, şu açıklamadan daha makul bahaneleri zaten kendim öne sürerdim onların yerine. Her türlü satılması bir kitabın iyi olduğunu göstermeyeceği gibi, her okurun ilgi alanı, zevki birbirinden farklı olabilir. 

     Fuar alanında indirimlerden hiç memnun kalmadım, ama memnun kalmayacağımı en başından beri biliyordum. Monokl'u aradık pür telaş, Hugh Howey'in çevrilmesini dört gözle beklediğimiz ''Vardiya''sını almamız gerekiyordu. Kitabın baskısı daha dağıtıma çıkmamıştı o sıralar. Gittik, Silo'nun çevirmeni Mehmet Rasim Emirosmanoğlu'yla standta karşılaştık. Küçük ama güzel bir sohbet yaptık. Wool serisinin 3. kitabının daha ince olduğunu ve Yorgun Şavaşçı'nın Günlüğü adlı güzel bir bloga da sahip Mehmet İhsan Tatari ile birlikte çeviriye keyifli bir şekilde devam ettiğini belirtti. Tabi ben hemen aklımdayken arkadaşların Monokl'ı soru bombardımanına tuttuğu Monokl'ın ''Lacan'' özel sayısının baskısının yapılıp yapılmayacağını sordum. Şimdilik böyle bir planlarının olmadığını, kitabın gözden geçirilmesi gerektiğini ve bunun çok zaman alacağını, yeni çevirilere vakit ayırdıklarını, biraz da böyle güzel bir eserin özel kalması gerektiğini söyledi. Ne yalan söyleyeyim kitaba sahip olmanın rahatlığıyla kendisine fazlasıyla hak verdim.

    Fuarda Dedalus Yayınları da yer alıyordu ki bu aralar güzel kitaplar çıkararak ışığıyla göz dolduran bir yayınevi, hele yıllardır basımı yapılmayan Deleuze'ün ve Guattari'nin ''Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin'' kitabını basması ayrıca takdir edilmeli. Kafka'nın edebiyatı yersiz yurtsuzlaştıran mahiyetini irdelediğini düşündüğüm kitabı alınca ayrı bir rahatladım. Tabi bu sırada başka yayınevlerinden de birkaç kitap aldım. 

     En son sahaflar bölümüne büyük umutlarla girdim. Ne de olsa İstanbul bu, taşı toprağı sahaf dolu, yani öyle olmalıydı, ama Tüyap'ta öyle değildi hatta birkaç taneydi desem yeri. Ankara kitap fuarında bile daha çoktu. Neyse dedim artık saat geç oluyor bari son olarak instagramdan fotoğraf efemerasına hayran olduğum ''Gezgin Sahaf''ı ziyaret edip o güzelim fotoğraflardan yapılma ayraçlarından alayım dedim. Ankara'da bir kitabevinde olsa tanesini en az 3 TL'den alacağınız o güzelim ayraçların tanesi sadece 1 TL'ydi. Baskı kalitesi ve karton yapısı da gayet beklentimin üstündeydi. İnstagram takipçisi olduğumu belirttiğimde fazladan ayraç hediye etmekten de çekinmeyen sahafımızla tematik fotoğraflarla ilgili ayaküstü güzel bir muhabbet ettik. Koleksiyon yapmak istediğim bir alan olduğu için bana öncelikli tavsiyesi '' Bir tema seç.'' oldu. Kendisi 'kadın ve moda', 'kadın ve kitap', 'çocuk ve kitap' ve 'insanlar ve arabalar' şeklinde temalara sahip. İnstagramdan takip etmiyorsanız sayfasına  girip fotoğraflarına ve ayraçlarına, kartportalları ile posterlerine kesinlikle bir bakın derim. Buradan bakabilirsiniz.

Aldığım ayraçlar

    Yalnız, gecenin yarattığı çene açılmışlığı olsa gerek yazı gittikçe uzuyor. Kimin okuyacağından emin değilim. Kimse okumasa da olur, sonuçta bir anıyı ölümsüzleştiriyorum. Bunun mutluluğuyla da saatlerce yazabilirim. Ama okuyanlar varsa onlara da haksızlık etmemek adına kısa keseceğim. Nerede kalmıştık? Birkaç yayınevi de gezip alacaklarımızı aldıktan sonra artık dönüş çilesine doğru adımımızı attık, bu sefer üst geçitte yaya trafiği yoktu. Hızlıca ilerledik. Ancak metrobüsün girişine gelince işin rengi yine kırmızıya döndü, turnikelerden geçme aşamasına gelme bir erginlenme töreni halini alacaktı biraz daha bekleseydik. Metrobüs geldi ve işte film o an koptu. Gerisi bir yer kapabilmek uğruna küçük birkaç çocuğu ezip, yer kapmanın mutluluğunu kıkır kıkır gülerek ''Nasıl yer gaptık gıı kihkih kih '' demenin yüzsüzlüğüyle dolu. Ne siz okuyun ne de ben tekrar yazayım.


    İşte Tüyap maceram ve anılarım bunlardan ibaret. Onca okurun binbir mücadele sonrası elleri kolları dolu çıktığı fuarda yayınevleri işi bitirip Ankara'ya gelmeye lüzum görmüyorlar. Benim anladığım bu. Ama Ankara'da da bunlar yaşanacaksa varsın gelmesinler, zaten aynı kitapları internetten neredeyse yılın her ayı daha uygun fiyatlara bulmak mümkün, biz geniş geniş sahaflar bölümünde takılalım yeter. Hem son iki senedir birkaç güzel yayınevi de Ankara'yı es geçmemeye başladı. ( Bkz. Züğürt Tesellisi ) Neyse fazla muhalefet etmeye gerek yok. Bunca yayınevini, bu kadar okuru bir arada görmek benim için çok güzeldi, her ne kadar eleştirilecek birçok şey yaşansa da okurların fuara bu denli ilgi göstermesi fazlasıyla umut ve mutluluk vericiydi. Sadece sorun, bu kadar ilgiyi öngörmesi beklenen ilgililerin konuya '' hala boş yer var abicim, arkaya, boşluklara doğru ilerleyelim lütfen '' yabancılığında kalmakta ısrar etmesindeydi.

     Aldığım kitapları da buraya bırakır kaçarım. İyi okumalar efenim.





Yorumlar

  1. Çok keyifli ve eğlenceli bir yazı olmuş, başından sonuna sırıtarak okudum :) Bir taraftan da ilk cumartesi gittiğim için kendimi içimden tebrik ettim. Ne üst geçit faciasını, ne engelli koşu macerasını, ne de her fuarın korkulu kâbusu olan bebek arabalarını gördüm bu sayede. Çok kalabalık da sayılmazdı. Neyse, bir gitmiş pir gitmiş, fuarın gerçek atmosferini solumuşsunuz bu sayede.

    Vardiya'ya çok şükür kavuştuk! İnşallah beğenirsiniz, bu kadar beklediğinize değer. Üçüncü kitap için bir şey demiyorum özellikle, Silo yorumumda "Şu anda çevriliyor," demişim, 1 sene beklemişiz :D O yüzden dudaklarım fermuarlı.

    Çok teşekkürler bu keyfili yazı için. Kitaplarınızı da güle güle okuyun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar, öncelikle çok teşekkür ederim Mit.

      Tüyap Kitap Fuarında yaşadıklarım yaşarken benim için çok keyifli olmasa da şu an özlemle andığım bir güne ait bir macera :)

      Vardiya'ya kavuştuk çok şükür, ancak ben okumaya başlayamadım, ne yalan söyleyeyim bu sefer Silo'daki hızla kitabı tüketmek istemiyorum. Sonra meraktan bir hal oluyorum :) ''Kavgam'' kitabını da en azından 2.,3. ciltleri basılmadan almayayım diyorum, hoş kitabın diğer ciltlerinde işlenen konuların farklı olduğu söylendi, o yüzden kendimi daha fazla frenlemekten alıkoyabilirim sanırım, ohoo ben ne ara bu konuya geldim şimdi? Aklım fuardaki konuşmaya gitti :D

      Bu arada güzel bir bekleyiş süreciydi en azından uzun zamandır bir kitaba kavuşmanın sevincini bu seviyede yaşadım, siz çevirin biz bekleyip, çıktığında da seve seve okuruz, okur olarak en büyük işimiz bu ;)

      Sil
  2. Güzel ve unutulmaz bir macera olmuş sizin için. Taa Ankaralardan kalk gel İstanbul Tüyap fuarına. Ortam okuyucular için çok güzel gözükse de iş kitap almaya gelince ne olduğu anlaşılıyor. Metis kitaplarını görünce içim acımadı değil keşke fuardan almasaydınız. %20 komik bir indirim yapmışlar, ben yazıyı gördüm muhattap bile olmadım geçtim direk metisi. Pinhan hiç dikkatimi çekmemiş, listemde gerçi o yayın evinden bir kitap yoktu bakıp geçmişimdir standına. Ama adamları tebrik etmez lazım %50 indirim yapmışlar. Özel yayıncılar arasında tek belki.

    Gezgin sahaf'ın ayraçları güzelmiş. Baskı kaliteside güzel gözüküyor. Bunlar tek taraflı mı çift mi acaba. Nerede bastırıyorlar acaba merak ettim.

    Metrobüs son resmide çok iyi, şu bizim milletin mizah anlayışına hayranım. :)

    Kitapları keyifli okumalar burada bizle de paylaşmayı unutma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Epichan.
      Metis, ah evet indirimi çok kötüydü, ben de o yüzden indirimi %35-40 arası olan setlerden aldım, yoksa kolay kolay %20 indirimle alacak bir okur değilim, malum homoeconomicusluğum batsın :)

      Pinhan yayınları güzel kitaplar basıyor, aslında sizin de ilginizi çekebilecek kitapları var, bilhassa Bulfinch Mitolojileri kitabının ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Bir bakın derim, nette de güzel indirimleri oluyor :)

      Gezgin sahaf'ın ayraçları gerçekten güzel, yolunuz İstanbul'a düşerse uğramanızı da isteyebileceğim, okur dostu kibar bir sahaf. Çift taraflı tüm ayraçlar ve kenarlarında hangi temaya ait fotoğraflar olduğu da yazıyor. :)

      İzahı olmayan şeylerin mizahı olurmuş ya, sanırım biz de mizahla ancak kendimizi anlayabilir ve açıklayabiliyoruz, resmi görünce direkt 'yaşadıklarıma tercüman olan ne güzel bir resim' dedim ve buraya da koydum :)

      Çok teşekkür ederim, inanın okuduktan sonra hep paylaşmak istiyorum ama kitapların hakkını verecek bir paylaşım yapamamaktan çekinip erteliyorum, erteledikçe de yazacaklarımı unutuyorum, sanırım hiç ara vermeden bloga eklemek en iyisi, elimden geldiğince paylaşmaya çalışacağım, size de keyifli okumalar :)

      Sil
  3. Benden tavsiye bir dahakine pazar sabahı erkenden git. Öğlene kadar sakin sakin gezebilirsin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Handan :)

      Aslında son pazar günü gitmek istemiştim ancak o gün dönmemiz gerektiği için cumartesi gitmek zorunda kaldım ama benim için ders oldu, bir daha fuarın ilk açıldığı gün sabahtan orada olmaya çalışacağım, olmadı dediğiniz gibi pazar günü sabahtan orada olacağım, teşekkürler tavsiyeniz için ;)

      Sil
  4. Okurken çok keyif aldım :D bu sene hem Ankara hem de Istanbul Tüyap Kitap Fuarına katılma şansı bulmuş bir insan olarak Istanbul'dakinde daha fazla Yayınevi olduğunu söylemeliyim. Fakat bazı yayinevleri Ankara'da daha ucuzdu. Keyifli okumalar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar :)
      Kesinlikle katılıyorum, büyük bir hevesle aradığım yayınevlerinin indirim oranlarını Ankara'dakinden az olduğunu görünce hayalkırıklığı yaşadım, ama dediğiniz gibi Tüyap'ın en büyük güzelliği belli başlı yayınevlerinin neredeyse hepsinin katılımının olması :)

      Çok sevindim keyif almanızdan, çok teşekkür ederim, aldığınız kitapları keyifle okumanız dileğiyle ;)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KİTAP 15 # SİLO - HUGH HOWEY

KİTAP 3 # MACERA TÜNELİ 4- UZAY DIŞINDA YOLCULUK- EDWARD PACKARD

KİTAP 48 # AZİZ SANCAR VE NOBEL'İN ÖYKÜSÜ - ORHAN BURSALI